Yağma yani gasp suçları suç itibariyle asliye cezalarında görülen temel halleri, suçun nitelikli halleri gerçekleştiğinde ağır ceza mahkemelerinde yargılamaları yapılır. Bu sebeple ceza avukatı veya ağır ceza avukatından mutlak yardım alınması gerekmektedir.
Yağma suçuyla alakalı detaylı makalelere https://www.tevfikyildirim.av.tr/ bizzat hırsızlık suçu yazıları için ise linklerden ulaşabilirsiniz.
18. Ceza Dairesi 2017/7450 E. , 2019/12126 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : İşyeri dokunulmazlığının ihlali
HÜKÜM : Düşme
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- 06/12/2006 tarih ve 5560 sayılı Kanunla TCK’nın 142/4. maddesine eklenen fıkra hükmü uyarınca, suç tarihine göre hırsızlık suçu ile birlikte işlenen iş yeri dokunulmazlığını ihlal suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete ve uzlaşmaya tabi olmadığı gözetilmeden, şikayet yokluğundan bahisle, kamu davasının CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesi,
2- Mahkemeye gelmeyen sanık hakkında duruşma yapılamayacağına ilişkin temel kuralın istisnalarından biri olarak düzenlenen CMK’nın 193/2. maddesinin, dosyada mevcut deliller kapsamında yapılacak incelemede, sanığa yüklenen fiilin suç oluşturmayacağının açıkça anlaşılması durumunda uygulanabilmesi ve somut olay bakımından ise böyle bir durumun söz konusu olmaması karşısında, sanığın yöntemince sorgusu yapıldıktan sonra hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, anılan maddeye yanlış anlam yüklenerek, yazılı şekilde karar verilmesi,
Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 12/09/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
18. Ceza Dairesi 2019/6567 E. , 2019/12036 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Konut dokunulmazlığını ihlal etme
HÜKÜM : Mahkumiyet
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Konut dokunulmazlığını ihlal etme suçunun, suç tarihine göre uzlaştırma kapsamında bulunmayan hırsızlık suçuyla birlikte işlendiği iddia edildiğinden, CMK 253/3. maddesine göre uzlaştırma kapsamında bulunmadığı, ancak yapılan yargılama neticesinde sanığın hırsızlık suçundan beraat etmesi nedeniyle konut dokunulmazlığını ihlal etme suçundan uzlaştırma işlemi yapılması gerekliliğinin ortaya çıkması karşısında; taraflara yöntemine uygun olarak uzlaşma önerisinde bulunulması ve sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş ve suça sürüklenen çocuk …’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak, başkaca yönleri incelenmeksizin, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 11/09/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Ceza Genel Kurulu 2018/273 E. , 2019/507 K.
“İçtihat Metni”
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 17. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 235-879
Sanık … hakkında karşılıksız yararlanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemin hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilerek, sanığın TCK’nın 141/1, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin Antalya 16. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.10.2014 tarihli ve 235-879 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 17. Ceza Dairesince 29.11.2017 tarih ve 2980-14804 sayı ile;
“TCK’nın 163/3. maddesinde ‘Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi hâlinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.’ denilmekle, suça konu olayda abonelik esasına göre yararlanılan elektrik kullanımı olmadığından yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223/2 (a) maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Başkanı M. K. Semercioğlu ve Daire Üyesi …; “Sanığın, ikamet ettiği apartmanın ortak kullanımına ait merdiven boşluğundaki koridor lambasından kablo çekmek suretiyle evine elektrik bağlayarak kendi evinde bu şekilde temin ettiği elektrik enerjisini kullandığı, bina yöneticisinin eylem sebebiyle şikâyetçi olduğu ve rızasının olmadığı konusunda tereddüt yoktur.
Konumuz bu eylemin suç teşkil edip etmeyeceği, suç teşkil edeceği düşünülürse hangi suçu oluşturacağıdır.
5237 sayılı Kanun’un 141/2. fıkrası ‘(2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de mal sayılır.’ şeklinde iken, bu hüküm 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 02.07.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
6352 sayılı Kanun’un 83. maddesi ile de TCK’nın 163. maddesine ‘3. fıkra olarak’ ‘Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi hâlinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.’ fıkrası eklenmiştir.
TCK’nın 163/3. fıkrası ile elektrik enerjisini abonelik yoluyla satma yetkisine sahip olan elektrik dağıtım şirketlerinin tasarruf alanına yönelik eylemler düzenleme konusu yapılmış, ülkemizde yaygın olan bu tür eylemler bir yönden yüz kızartıcı suç olmaktan çıkarılmış, bir yandan da amacın, tüketilen enerjinin bedelinin vergisiyle tahsili olduğu açıkça ortaya koyulmuştur.
Bu değişiklik sonrasında elektrik dağıtım şirketlerinin belirlediği usule uygun olarak abone olmak suretiyle bedelini ödeyerek veya bu usullere aykırı olarak dağıtım şirketlerinin tasarrufunda bulunan elektrik enerjisini kullanan gerçek ve tüzel kişilerin elektrik hatlarına, bu kişilerin rızası olmadan saplama yaparak kullanan ve bu suretle yarar sağlayan kimselerin eylemlerinin hukuki niteliğinin ne olacağını belirlemek gerekecektir.
Bu şekilde gerçekleşen eylemde rıza olmadan kullanılarak yarar sağlanan elektrik enerjisinin TCK’nın 141/1. fıkrasında belirtilen ve hırsızlık suçunun konusunu oluşturan ‘taşınır bir mal’ olup olmadığına bakmak gerekir.
TCK’nın 141/2. fıkrasının 6352 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılması elektrik enerjisini taşınır bir mal olmaktan çıkarmış mıdır?
Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş ancak başka kanunlarda da içerik ve niteliği düzenleme konusu yapılmış konularda, içerik ve niteliğin tespiti amacıyla kavram ve müesseselerin düzenlendiği temel kanunlara bakılması gerektiği aşikardır. Örneğin; paydaş (elbirliği) hakkında TMK’nın 688. ve 701. maddesi; sahipsiz mallar hakkında TMK’nın 767. maddesi; zilyedin kim olduğu hakkında TMK’nın 973. maddesine başvurduğumuz gibi, Ceza Kanunu’nun 141. maddesinde geçen taşınır mal kavramının içerik ve niteliğinin tespiti için de TMK’nın 762. maddesine bakmak gerekecektir.
Taşınır mal konusu temel kanunlardan olan Medeni Kanun’un 762. maddesinde ‘Taşınır mal mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir.’ şeklinde düzenlenmiştir. Sorumuzun cevabını TCK’nın mülga 141/2. fıkrasında değil taşınır maldan ne anlaşılması gerektiğini düzenleyen TMK’nın 762. maddesinin son kısmında yer alan ‘…Edinmeye elverişli olan …. Doğal güçler’ kavramında aramak gerekecektir.
Bu konudaki doktrindeki görüşlere göre;
Bunlar edinmeye (temellüke) elverişli olmalıdır. Bundan maksat, kişilerin hâkimiyet altına alarak yararlanabilme imkanıdır. Elektrik enerjisi de bu niteliktedir. TMK bu düzenleme ile taşınır mal kavramına ikinci bir tür olarak doğal güçleri de sokmaktadır. Ancak birinci türdeki maddi mallarda taşınır mal niteliği, bunların doğal yapıları icabı mevcutken; elektrik, su, atom ve radyoaktif enerjisi gibi doğal güçlerde bu nitelik kanundan doğmaktadır. İstenilen maksat dahilinde kullanılabilen ve gayrimenkule dahil olmayan tabi kuvvetler menkul eşya hükmünde kabul edilmektedir. TMK’nın 762. maddesi doğal güçlerin sosyal ve özellikle teknik bakımdan taşıdıkları önemi dikkate alarak onları düzenlemek istenmiş ve TMK’nın 762. maddesindeki hüküm bu sebeple getirilmiştir.
Enerjinin de ekonomik değeri vardır. Onun için kanun koyucu ekonomik değeri olan tabi kuvvetler- doğal güçler üzerinde mülkiyet hakkının kurulabileceğini kabul etmekle, hak sahibine ayni haklara benzer bir tasarruf ve koruma imkanı sağlamış olmaktadır.
Sonuç olarak Türk Medeni Kanunu’nun 762. maddesi ile doğal güçler ve doğal güçlerden olduğu doktrinde açıkça kabul edilen elektrik enerjisi taşınır mal niteliğinde olup bu hâlde elektrik enerjisinin TCK’nın 141/1. ve 142. maddelerinde koruma altına alınan taşınır mallara yönelik suçun da konusunu oluşturacağı açıktır.
Bu bilgiler ışığında;
1- Elektrik enerjisinin abonelik esasına göre yararlanılabilen hâline yönelik eylemlerde Türk Ceza Kanunu’ndaki özel düzenleme olan 163/3. fıkrası gereği ‘karşılıksız yararlanma’ suçunu,
2- Bir gerçek veya tüzel kişinin istediği maksat dahilinde kullanılabilecek şekilde hak ve tasarruf alanına girmiş abonelik esasına göre yararlanma imkanı olmayan hâline yönelik eylemlerde ise elektrik enerjisinin taşınır mal niteliği sebebiyle TCK’nda düzenlenen hırsızlık suçunu ve işleniş şekline göre de bu suçun basit veya nitelikli hâlini oluşturacaktır.
UYAP ortamında bu eylemlere yönelik karar araştırmasında 13. Ceza Dairesinin, eylemin hırsızlık suçunu oluşturacağı; 2. Ceza Dairesinin ise eylemin suç oluşturmayacağı yolunda kararlarının olduğu, uygulama birliğinin olmadığı tespit edilmiştir.
Açıklanan sebeplerle eylemin hırsızlık suçunu oluşturacağı,” açıklamasıyla karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.03.2018 tarih ve 42145 sayı ile;
“… Konuya ilişkin Yargıtay uygulamasına baktığımızda;
Yargıtay 13. Ceza Dairesi 10.12.2014 tarihli ve 30057-5164 sayılı ilamında;
‘…Hırsızlık eylemi, failin, zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almasıdır. Hırsızlık suçunun konusu ise taşınır bir maldır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 762. maddesine göre taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir. Her ne kadar 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141/2. maddesi 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa’nın 105/5-a maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ise de; Türk Medeni Kanunu kapsamında elektrik ‘doğal güç’ kavramı kapsamı içerisinde taşınır mal niteliğindedir ve bu nedenle abonelik esasına dayanmayan elektrik enerjisi hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaktadır. Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisi ise karşılıksız yararlanma suçunun konusunu oluşturmaktadır.
Somut olayımızda da sanığın, müştekinin evine girerek balkonundaki prizden kablo ile sayaçtan geçen elektriğini aldığı, suçun konusunun bir yerden bir yere aktarılabilir özellikteki enerji olduğu ve bu şekildeki eylemin bina içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden kanıtların takdirinde ve suçun nitelendirmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi,’ isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Yargıtay 13. Ceza Dairesi 19.11.2014 tarihli ve 20242-32477 sayılı ilamında;
‘…Somut olayımızda sanığın, müştekinin iş yerine kablo bağlantısı yaparak izni olmaksızın sayaçtan geçen elektriğini aldığı, suçun konusunun bir yerden bir yere aktarılabilir özellikteki enerji olduğu ve bu şekildeki eylemin bina içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden hükümlülüğü yerine, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraatına karar verilmesi,’ isabetsizliğinden hükmü bozmuştur.
Yine Yargıtay 13. Ceza Dairesi 09.07.2014 tarihli ve 8008-24124 sayılı ilamında;
‘…Somut olayımızda sanığın, müştekinin iş yerine kablo bağlantısı yaparak izni olmaksızın sayaçtan geçen elektriğini aldığı, suçun konusunun bir yerden bir yere aktarılabilir özellikteki enerji olduğu ve bu şekildeki eylemin bina içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden hükümlülüğü yerine, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraatına karar verilmesi,’ isabetsizliğinden hükmü bozmuştur.
Yargıtay 2. Ceza Dairesi ise 2015/14039 esas, 2015/20104 karar sayılı ilamında; ‘Sanığın Turkcell baz istasyonunun bulunduğu apartmanın giriş kısmında bulunan ve baz istasyonununa bağlı olan elektrik panosundan kaçak kablo çekmesi ve iş yerinin reklam tabelasını aydınlatması şeklinde gerçekleşen eyleminde; sanık ile katılan şirket arasında 5237 sayılı TCK’nın 163/3. maddesinde belirtildiği şekilde abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisi kullanımı söz konusu olmadığı gibi, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile TCK’nın 141/2. maddesindeki ‘ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de taşınır mal sayılır.’ hükmünün de yürürlükten kaldırıldığı dikkate alındığında, sanığın eyleminin hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesi,’ isabetsizliğinden hükmü bozarak farklı bir sonuca ulaşmıştır.
Doktrinde de, eşya hukuku alanında elektrik enerjisi ‘doğal güç’ dolayısıyla ‘mal’ kavramı içerisinde mütalaa edilmektedir.
Bu sebeplerle; Özel Dairenin sayın çoğunluğunun, eylemin hukuki ihtilaf oluşturduğu gerekçesine dayanan bozma kararına karşı Yüksek Ceza Daireleri arasında içtihat birliğinin sağlanması zarureti de gözetilerek eylemin basit hırsızlık suçunu oluşturduğu ancak bu suçun da uzlaşma kapsamında kaldığı,” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 09.04.2018 tarih ve 2096-4906 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın eyleminin suç oluşturup oluşturmadığı ve bu suçun hukuki niteliğinin belirlenmesi,
2- Eylemin basit hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi hâlinde ise 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğinden;
Kaçak ve usulsüz elektrik tespit tutanağında; gelen bir ihbar üzerine Hurma Mahallesi 272. Sokak Mehmet Kaşıkçı Apartmanı Daire: 13 sayılı ikamette yapılan kontrolde, binanın ortak kullanımına ait merdiven aydınlatma lambasından usulsüz olarak seyyar kablo bağlanmak suretiyle elektrik tüketimi yapıldığının tespit edilerek kablonun sökülüp harici hattın iptal edildiği, kaçak elektrik kullanan ikamete ait sayacın aboneliğinin bulunmaması nedeniyle daha önceden elektriğin kesilerek mühürlenmiş olduğu bilgilerine yer verildiği,
Görgü tespit tutanağında; apartmanın üçüncü katının merdiven boşluğunda bulunan aydınlatma lambasına beyaz renkli bir kablo bağlandığı, kablonun diğer ucunun 13 numaralı dairenin giriş kapısının altından daire içine girdiğinin belirtildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan aşamalarda; kaçak tutanağının düzenlendiği apartmanda site yöneticisi olarak görev yaptığını, bina sakinlerinin kendisini arayarak apartmanda kaçak elektrik kullanımı olduğunu söylediklerini, bunun üzerine binanın üçüncü katının merdiven boşluğunda bulunan koridor lambasından 13 numaralı daireye kablo çekildiğini tespit ettiğini, sanığın kullandığı kaçak elektrik bedeli olan 472 TL’yi ödemeden 2014 yılının Ocak ayında apartmandan ayrıldığını, bu bedeli site yönetiminin ödemek zorunda kaldığını beyan etmiş,
Sanık aşamalarda; bahse konu yerde Murat Ürküp isimli arkadaşı ile birlikte 2013 yılının Temmuz ayından itibaren oturmaya başladığını, daha sonra arkadaşının evden ayrıldığını, evin kirasının ödenmemesi nedeniyle ev sahibi tarafından elektrik ve suyun kesildiğini, bunun üzerine kendisinin apartman boşluğundan kablo çekmek suretiyle evine elektrik bağladığını, ertesi gün görevlilerin gelerek tutanak düzenlediklerini, bu tarihten sonra kaçak elektrik kullanmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için öncelikle karşılıksız yararlanma suçunun Türk Ceza Kanunlarındaki tarihsel gelişimi, 6352 sayılı Kanun ile hırsızlık suçunda yapılan değişikliklerin karşılıksız yararlanma suçuna etkisi ve kanun koyucunun bu düzenlemelerdeki amacının ne olduğunun tespiti gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinden önce yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ilk hâlinde karşılıksız yararlanma eylemleri suç olarak düzenlenmemişti. Örneğin, sahibinin rızası olmaksızın başkasının telefon hattına saplama yapmak suretiyle faydalanma fiillerinin suç olduğuna ilişkin Kanunda bir düzenleme bulunmamaktaydı. Ancak bu tür eylemler uygulamada, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 06.04.1990 tarihli ve 2-3 sayılı kararı doğrultusunda hırsızlık suçu kapsamında değerlendirilmekteydi. Daha sonra 06.06.1991 tarihli ve 3756 sayılı Kanun ile “Karşılıksız yararlanma suçları” başlığı altında 765 sayılı TCK’ya 521/a ve 521/b maddeleri eklenmek suretiyle yasal boşluk doldurulmaya çalışıldı.
765 sayılı TCK’nın “Karşılıksız yararlanma suçları” başlığını taşıyan 521/a maddesi;
“Ödeme yeteneği olmadığını bildiği hâlde;
1- Ücreti karşılığı hizmet veren pansiyon, otel ve han gibi geçici ikamete tahsis edilmiş yerlerde kalan,
2- Ücreti karşılığı hizmette bulunan lokanta ve benzeri yerlerde yiyip içen,
3- Taksi ve benzeri ulaşım araçlarında kendisini bir yerden diğer bir yere taşıtan,
Ve ödemede bulunmayan kimseye onbeş günden üç aya kadar hapis ve borçlu olunan miktarın on katı kadar ağır para cezası verilir.
Bu maddedeki suçların kovuşturması şikâyete bağlıdır.”
Aynı Kanun’un 521/b maddesi ise;
“Ancak bedeli ödendiği takdirde hizmet elde edilebilecek otomatik aletlerden, ödeme yapmadan yararlanan kimseye, fiil daha ağır bir suçu oluşturmadığı takdirde onbeş günden üç aya kadar hapis veya yüzbin liradan beşyüzbin liraya kadar ağır para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmişti.
765 sayılı TCK’nın ilk hâlinde kaçak elektrik kullanımı da açıkça suç olarak öngörülmemişti.
765 sayılı TCK’nın “Hırsızlık” başlığını taşıyan 491. maddesinin birinci fıkrası;
“Her kim, diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alırsa altı aydan üç seneye kadar hapsolunur.” düzenlemesini taşımakta iken 765 sayılı TCK’nın 491. maddesinde, aynı zamanda karşılıksız yararlanma suçuna ilişkin düzenlemenin de getirildiği 3756 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve elektrik hırsızlığı suç olarak düzenlenmiştir. Yapılan bu değişiklik ile 491. maddeye “Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de taşınabilir mal sayılır.” ibaresi ikinci fıkra olarak eklenmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde ise abonelik esasına göre yararlanılan su ve elektrik enerjisine karşı gerçekleştirilen eylemler;
“1- Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
2- Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır.”,
Aynı Kanun’un 142. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde;
1- Hırsızlık suçunun;
…
f) Elektrik enerjisi hakkında,
…
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde hırsızlık suçu olarak düzenlenmişken 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 105. maddesi ile TCK’nın 141. maddesinin ikinci fıkrası; 82. maddesi ile de 142. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu itibarla; 6352 sayılı Kanun sonrası abonelik esasına göre yararlanılabilen enerjinin hırsızlık suçunun konusunu oluşturabileceğini söylemek mümkün değildir.
5237 sayılı TCK’nın “Karşılıksız yararlanma” başlığını taşıyan 163. maddesi ise;
“1- Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanan kişi, iki aydan altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
2- Telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde iken 6352 sayılı Kanun’un 83. maddesi ile de 5237 sayılı TCK’nın 163. maddesine; “Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi hâlinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklindeki üçüncü fıkra eklenerek abonelik esasına göre yararlanılan su ve elektrik enerjisine karşı gerçekleştirilen eylemlerin karşılıksız yararlanma suçu kapsamında kaldığı belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın karşılıksız yararlanma suçunun düzenlendiği 163. maddesinin gerekçesinde;
“Madde metninde karşılıksız yararlanma suçu tanımlanmıştır. Otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanmak, karşılıksız yararlanma suçunu oluşturmaktadır. Otomatlar aracılığı ile satışa sunulan hizmetlerden, otomatın teknik işleyişini devre dışı bırakan müdahalelerle, bedeli ödenmeksizin yararlanılması durumunda, ortada bir taşınabilir mal bulunmadığı için, hırsızlık suçu oluşmayacaktır. Örneğin, toplu taşıma sistemlerinde yolcuların geçişlerini kontrol eden otomatlara müdahale edilmek suretiyle ücret ödenmeksizin yolculuk yapılması durumunda, karşılıksız yararlanma suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Burada, bir hilenin varlığından söz edilemez. Çünkü bu durumda herhangi bir kişi aldatılmamaktadır. Yapılan müdahale ile bir otomatın teknik işleyişinin devre dışı bırakılması durumunda da, bir hilenin varlığından söz edilemez. Çünkü, dolandırıcılık suçu açısından hilenin varlığı için muhatabın mutlaka insan olması gerekir.
Keza, başkasına ya da kamuya ait telefon şebekesinden bedeli ödenmeksizin ve hukuk dışı yollarla yararlanılması durumunda, hırsızlık suçu oluşmaz. Çünkü, ortada taşınabilir bir mal yoktur. Başkasına ya da kamuya ait telefon şebekesinden bedeli ödenmeksizin ve hukuk dışı yollarla yararlanılması fiili, karşılıksız yararlanmanın tipik bir örneğini oluşturmaktadır.
Kamu veya özel kuruluşlarca kurulmuş bulunan telli ve telsiz telefon hatları ile sistemlerinden veya elektromanyetik dalgalar yolu ile şifreli veya şifresiz yayın yapan televizyon yayınlarından sahiplerinin veya zilyetlerinin rızası olmadan yararlanılması durumunda da bu suç oluşur. Bu durumlarda bir mal söz konusu olmadığı için hırsızlık suçunun oluştuğundan söz edilemez.”,
6352 sayılı Kanun’un 83. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 163. maddesine üçüncü fıkranın eklenmesine ilişkin gerekçede ise;
“5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ‘Karşılıksız Yararlanma’ başlıklı 163 üncü maddesinde; otomatlar aracılığı ile sunulan ve bedeli ödendiği takdirde yararlanılabilen bir hizmetten ödeme yapmadan yararlanan kişiler ile telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanan kişilerin cezalandırılması hüküm altına alınmıştır. Maddenin gerekçesinde ise, bu durumlarda, ortada taşınabilir bir mal olmadığından hırsızlık suçunun oluştuğundan söz edilemeyeceği ve karşılıksız yararlanmanın tipik bir örneğinin düzenlendiği ifade edilmiştir.
Maddeyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ‘Karşılıksız yararlanma’ başlıklı 163. maddesine yeni bir fıkra eklenmek suretiyle esas itibarıyla karşılıksız yararlanma kapsamında değerlendirilmesi gereken ve abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğalgazın sahibinin rızası olmaksızın tüketilmesi eylemleri de karşılıksız yararlanma olarak düzenlenmektedir. Yapılan düzenlemeyle, söz konusu eylemlerin cezası, bu suçlarla mücadelede etkinliğin sağlanabilmesi amacıyla iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmektedir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi 5237 sayılı TCK ile 765 sayılı TCK’nın karşılıksız yararlanma suçuna ilişkin hükümleri arasında ciddi yapısal farklılıklar mevcuttur. Öncelikle, 765 sayılı TCK’da suç olarak düzenlenen, karşılıksız olarak geçici konaklamalar, lokanta ve benzeri yerlerde yiyip içme fiilleri, taksi ve benzeri ulaşım araçları ile kendisini bir yerden diğer bir yere taşıtmak şeklindeki fiiller, 5237 sayılı TCK’da suç olarak düzenlenmemiştir. Bu tür eylemlerin yeni TCK’da suç olarak düzenlenmemesi konusunda ne genel gerekçede ne de madde gerekçesinde bir açıklama bulunmaktadır. Uygulamada bu hareketlerin hukuki uyuşmazlık kapsamında kaldığı kabul edilmiştir. Ancak otomatlardan karşılıksız yararlanma suçu, cezası ağırlaştırılmak suretiyle, genel olarak 5237 sayılı TCK’da muhafaza edilmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 06.04.1990 tarihli kararında telefon hizmetinden çeşitli usul ve yöntemlerle saplama yapmak suretiyle bedelsiz ve kaçak yararlanmanın hırsızlık suçunu oluşturduğu belirtilmiş olduğundan, 5237 sayılı TCK yürürlüğe girene kadar, bu içtihadı birleştirme kararı doğrultusunda telefon hizmetlerinden yararlanmak eylemleri hırsızlık olarak kabul edilmişken, 5237 sayılı TCK’da ise karşılıksız yararlanma suçu kapsamında değerlendirilmiştir. Enerjinin taşınır mal kabul edilmesi ve kaçak enerji kullanımının hırsızlık suçu olarak cezalandırılmasının tarihsel gelişiminin de karşılıksız yararlanma fiillerinin suç olarak kabul edilmesi sürecine benzediği görülmektedir. Bununla birlikte örneğin failin, mağduru aldatabilecek nitelikte bir takım hileli davranışlarda bulunarak lokanta ve benzeri yerlerde bedelini ödemeden yiyip içmek suretiyle kendisi lehine haksız bir yarar sağlaması şeklindeki eyleminin olayın özelliğine göre dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği de gözetilmelidir.
Gelinen aşamada karşılıksız yararlanma suçunun yasal unsurları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 163. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen fiilin konusu, abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik, su veya doğal gazdır. Bu fıkra ile elektrik, su veya doğal gazdan bedel ödeyerek yararlanan kişilerin daha fazla ödemede bulunmaması amacıyla sayılan enerjiler üzerindeki kullanım hakları korunmaktadır. Bu kapsamda suçun mağduru, kendi hattından hukuka aykırı olarak enerji nakli yapılan gerçek veya tüzel kişi olabileceği gibi bu hizmeti sağlayan şirket de olabilir. Başka bir ifade ile mağdur; elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın “sahibi” olmalıdır.
Abonelik esasına göre yararlanılabilme enerjinin bir niteliği olup bu suçun hizmeti sağlayan kurum veya kuruluşlar yanında geçerli bir abonelik sözleşmesi kurarak enerjinin sahibi hâline gelen ve kendi hattından hukuka aykırı olarak enerji nakli yapılan gerçek veya tüzel kişilere karşı işlenmesi mümkündür.
Elektrik enerjisi, doğal gaz veya sudan sahibinin rızası olmadan yararlanma fiilinin oluşması için, gerçek tüketim miktarının tespitinin engellenmiş olması da gerekir. Bu durum, abonelik esasına göre kurulması gereken tesisatın abonelik ilişkisi kurulmaksızın enerjiden yararlanma şeklinde ortaya çıkabileceği gibi geçerli bir abonelik ilişkisi bulunmakla birlikte enerjinin tüketim miktarını gösteren tesisata müdahale edilmesi sonucu tesisatın tüketim miktarını hiç göstermemesi veya daha az göstermesi şeklinde de gerçekleşebilir. Karşılıksız yararlanma suçunun oluşabilmesi için, failin, sadece kendi sayacına müdahale etmesi şart olmayıp somut olayda olduğu gibi abone olan başka bir kişiye ait sayaçtan geçtikten sonra ayrı bir hat çekerek ve ayrı bir sayaçtan geçirmeksizin kaçak elektrik kullanması hâlinde de kullandığı elektrik miktarının belirlenmesini engellemesi söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, abonelik esasına göre kullanılan elektriğin miktarının belirlenmesi gerekirken başka abonenin sayacının varlığından faydalanıp kaçak kullanılan elektriğin gözden kaçırıldığı ve durum ortaya çıkarıldığında da kullanılan miktarın belli olmadığı gözetildiğinde, kullanılan enerji miktarının belirlenmesinin engellenmiş olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Mühim olan kullanılan kaçak elektrik miktarının belli olmamasıdır. Kaçak kullanılan elektriğin başkasına ait sayaçtan geçmesinin önemi yoktur.
Bu açıklamalardan sonra sanığın eyleminin suç oluşturup oluşturmadığı ve bu suçun hukuki niteliğinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, ikamet ettiği apartmanın ortak kullanımına ait merdiven aydınlatma lambasına seyyar kablo bağlamak suretiyle kendi evinde elektrik enerjisi kullandığı olayda; elektrik enerjisinden hukuken abonelik esasına göre yararlanılabilmesi, katılanın sorumlusu olduğu site yönetiminin dağıtıcı konumundaki kurum ile geçerli bir abonelik sözleşmesi kurarak sayaçtan geçen ve site sakinleri tarafından ortak olarak kullanılan elektrik enerjisinin sahibi hâline gelmesi, sanığın da sahibinin rızası olmaksızın ve kendisi tarafından tüketilen enerji miktarının belirlenmesini önleyecek şekilde elektrik enerjisi tüketmesi şeklindeki eyleminin TCK’nın 163. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen karşılıksız yararlanma suçunu oluşturduğu; 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucunda ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerjinin taşınır mal sayılacağına ve elektrik enerjisinin de hırsızlık suçuna konu olabileceğine ilişkin TCK’nın 141. maddesinin ikinci fıkrası ile aynı Kanun’un 142. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin yürürlükten kaldırılması ve bu bağlamda abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin taşınır mal sayılmaması nedeniyle eylemin hırsızlık suçu kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararından “TCK’nın 163/3. maddesinde ‘Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi hâlinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.’ denilmekle suça konu olayda abonelik esasına göre yararlanılan elektrik kullanımı olmadığından yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223/2 (a) maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması” şeklindeki bozma nedeninin çıkarılmasına, yerine “Sanığın eyleminin TCK’nın 163/3. maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde aynı Kanun’un 141/1. maddesi uyarınca mahkûmiyetine karar verilmesi” biçimindeki bozma nedeninin eklenmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu, bu nedenle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği,” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Birinci uyuşmazlık konusunda ulaşılan sonuç nedeniyle ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 17. Ceza Dairesinin 29.11.2017 tarihli ve 2980-14804 sayılı bozma ilamından; “TCK’nın 163/3. maddesinde ‘Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun veya doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi hâlinde kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.’ denilmekle suça konu olayda abonelik esasına göre yararlanılan elektrik kullanımı olmadığından yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223/2 (a) maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması” şeklindeki bozma nedeninin ÇIKARILMASINA ve yerine “Sanığın eyleminin TCK’nın 163/3. maddesinde düzenlenen karşılıksız yararlanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde aynı Kanun’un 141/1. maddesi uyarınca mahkûmiyetine karar verilmesi” biçimindeki bozma nedeninin EKLENMESİNE,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.06.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Ceza Genel Kurulu 2018/202 E. , 2019/506 K.
“İçtihat Metni”
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 17. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 347-909
Sanıklar … ve …’in nitelikli hırsızlık suçundan TCK’nın 37. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 142/2-h, 143, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin Konya 15. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 31.12.2015 tarihli ve 347-909 sayılı hükümlerin, sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 17. Ceza Dairesince 18.04.2016 tarih ve 3089-5458 sayı ile;
“Mahkemece sanıkların işledikleri kasıtlı suçtan verilen hapis cezalarının kanuni sonucu olarak TCK’nın 53/1,2,3 maddelerinde belirtilen hakları kullanmaktan kanunda belirtilen usule uygun olarak yasaklanmalarına ilişkin kararın, karar tarihi itibarıyla usul ve yasaya uygun olduğu, ancak 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanması sırasında aynı maddenin birinci, ikinci ve dördüncü fıkralarındaki bazı sözcüklerin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının anılan Kanun maddesinin 1. fıkrasındaki ‘hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak’ hükmü gereğince infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.” açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.02.2018 tarih ve 41147 sayı ile;
“26.03.2014 tarihli takdir kıymet ve teslim tutanağı incelendiğinde, mağdur …’nın kapısının önünden çalınan ve oğluna ait olup taklit olduğu anlaşılan 42 numara siyah renkli Dymax marka bir çift ayakkabının ederinin 20 TL olduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır…
Buna göre, ikinci el, taklit ve 20 TL değerindeki ayakkabıyı çalan sanıklar hakkında, suçun işleniş şekli ve özellikleri itibarıyla ceza vermekten vazgeçilemeyecek ise de, hırsızlık konusunu oluşturan malın değerinin az olması nedeniyle TCK’nın 145. maddesi gereğince verilen cezadan belirlenecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, mahkemece anılan maddenin tartışılmaması ve uygulanmama nedeninin gösterilmemesinden dolayı kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 05.03.2018 tarih ve 1314-2853 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar hakkında mağdurlar …, …, …, …, …, …, …, …, … ve Nuran Kavak’a yönelik hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlâli suçlarından kurulan hükümler, Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar hakkında mağdur …’ya yönelik hırsızlık suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında TCK’nın 145. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Yakalama ve muhafaza altına alma tutanağında; 25.03.2015 tarihinde saat 23.10 sıralarında Selçuklu ilçesi, Nişantaşı Mahallesi, Rauf Denktaş Caddesi üzerinden Nalçacı Caddesi istikametine doğru iki şahsın bisikletle gittiği, bisikletin arka kısmında iki adet büyük boy poşet olduğunun görülmesi üzerine şahısların durdurularak poşetlerin incelendiği, poşetlerin içinde 19 çift kullanılmış ayakkabı olduğunun görüldüğü, … ve … olduğu tespit edilen şahısların, bu ayakkabıları otogar civarında bulduklarını beyan ettikleri, şahısların tedirgin hareketlerde bulunması üzerine ele geçirilen ayakkabılarla birlikte polis merkezine götürüldükleri, yapılan araştırmada ele geçirilen ayakkabıların 25.03.2015 tarihinde saat 22.00 sıralarında Selçuklu ilçesi, Bedir Mahallesi, Ata Sokak, Mutlu Apartmanından çalındığının tespit edildiği bilgilerine yer verildiği,
CD çözüm tutanağında; 25.03.2015 tarihinde saat 22.03’de iki erkek şahsın Mutlu Apartmanına girdikleri, şahıslardan birinin 1,65-1,70 cm boylarında olduğu, üzerinde beyaz mont ve siyah pantolon bulunduğu, diğer şahsın 1,60-1,65 cm boylarında olduğu, üzerinde beyaz mont ve pantolon bulunduğu, birkaç dakika sonra ellerinde bulunan beyaz poşet ile dışarı çıktıklarının görüldüğü, havanın karanlık olması ve mesafenin uzak bulunması nedeniyle şahısların kimliklerinin tespit edilemediğinin bildirildiği,
Teşhis ve takdiri kıymet tutanağında; sanıklardan ele geçirilen mağdur …’ya ait bir çift Dymax marka 42 numaralı erkek ayakkabısının 20 TL; mağdur …’a ait bir çift Bluewex marka 42 numaralı erkek ayakkabısının 15 TL; mağdur … Kavak’a ait bir çift Converse marka 38 numaralı bayan ayakkabısının 80 TL; mağdur …’e ait bir çift Adidas marka 42 numaralı erkek ayakkabısının 20 TL; mağdur …’a ait bir çift Derflex marka 41 numaralı erkek ayakkabısının 20 TL; mağdur …’a ait bir çift Nike marka erkek ayakkabısının 100 TL; mağdurlar … ve …’a ait Nike ve Swift marka iki çift erkek ayakkabılarının toplamda 150 TL değerinde olduğu ve teşhis üzerine mağdurlara teslim edildiğinin belirtildiği,
Anlaşılmıştır.
Mağdur … aşamalarda; apartmanın giriş katında oturduğunu, oğlu İzzet Can İyibakırlı’ya ait Dymaks marka 20 TL değerindeki ayakkabının çalınarak daha sonra kendisine teslim edildiğini, şikâyetçi olmadığını,
İnceleme dışı mağdur … aşamalarda; apartmanın ikinci katında oturduğunu, olay tarihinde akrabası olan Nuran Kavak’ın kendisini ziyarete geldiğini, misafirini uğurlamak için kapıyı açtığında oğluna ait 35 TL’ye satın aldığı bir çift ayakkabı ile Nuran’a ait ayakkabının yerinde olmadığını gördüğünü, ayakkabısının teslim edildiğini, dava ve şikâyetinin bulunmadığını,
İnceleme dışı mağdur … Kavak aşamalarda; evine döneceği sırada kapının dışında bulunan ve 190 TL’ye satın almış olduğu Converse marka ayakkabısının çalındığını fark ettiğini, daha sonra ayakkabıyı polislerin teslim ettiğini, sanıklardan şikâyetçi olmadığını,
İnceleme dışı mağdur … aşamalarda; apartmanın üçüncü katında oturduğunu, olay tarihinde evinde oğlu olan …’ın arkadaşlarının bulunduğunu, kendisine ve oğluna ait iki çift ayakkabı ile oğlunun arkadaşlarının ayakkabılarının çalındığını tespit ettiklerini, kendisine ait Swifft marka ayakkabıyı 160 TL’ye; oğluna ait Nike marka ayakkabıyı ise 153 TL’ye aldığını, daha sonra ayakkabıları geri aldığını, şikâyetinin bulunmadığını,
İnceleme dışı mağdur … aşamalarda; arkadaşları olan …, … ve …’ın evlerine misafirliğe geldiklerini, bir müddet birlikte oturduktan sonra arkadaşlarının evlerine dönmek üzere kalktıklarını, dairenin giriş kapısı önünde bırakmış oldukları ayakkabılarının yerinde olmadığını gördüklerini, kendisine ve babasına ait iki çift ayakkabının da çalındığını fark ettiklerini,
İnceleme dışı mağdur … aşamalarda; arkadaşı …’ın evine ziyarete gittiğini, geri döneceği sırada kapının önünde bırakmış olduğu 60 TL’ye satın aldığı Derflex marka ayakkabısının çalındığını anladığını,
İnceleme dışı mağdur …; kardeşi olan …’in ayakkabısının çalındığını, ancak sonradan polislerin ayakkabıyı kendilerine teslim ettiklerini, şikâyetçi olmadığını,
İnceleme dışı mağdur …; diğer arkadaşları ile birlikte …’ın evine ziyarete gittiklerini, gece evine döneceği sırada kapının önünde bırakmış olduğu 165 TL’ye satın aldığı Adidas marka ayakkabısının çalındığını fark ettiğini,
İnceleme dışı mağdur …; oğlu olan …’e ait ayakkabının çalındığını, hırsızlık anını görmediğini, daha sonra polisler tarafından ele geçirilen ayakkabının kendilerine iade edildiğini, şikâyetinin bulunmadığını,
İnceleme dışı mağdur …; arkadaşı …’ın evinde diğer arkadaşları ile birlikte oturduklarını, gece evine döneceği sırada 180 TL’ye satın aldığı Nike marka ayakkabısının yerinde olmadığını gördüğünü,
İnceleme dışı mağdur …; oğlu …’a ait çalınan ayakkabının kendilerine teslim edildiğini, şikâyetçi olmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanıklar soruşturma aşamasında; olay tarihinde otogar yanında bulunan bir iş yerine iş başvurusunda bulunmaya gittiklerini, saat 20.00-21.00 sıralarında otogarın ön tarafında bulunan ağaçlık alanda tanımadıkları iki erkek şahsı ağaçların altına bir şey koyarken gördüklerini, şahısların oradan ayrılmaları üzerine çuvalı açıp içine baktıklarını, çuval içinde 19 çift kullanılmış ayakkabı bulduklarını, işlerinin olmaması ve paraya ihtiyaçları olması nedeniyle buldukları ayakkabıları yanlarında bulunan poşetlere doldurduklarını, evlerine geri dönecekleri sırada polislerin kendilerini durdurarak poşetlere baktığını, olay tarihinden birkaç gün önce bir apartmanın merdiven boşluğundan iki çift ayakkabı çaldıklarını ancak suça konu ayakkabıları kendilerinin çalmadığını,
Yargılama aşamasında önceki beyanlarından farklı olarak; 25.03.2015 tarihinde gece saat 22.00 sıralarında mağdurların ikamet ettiği Mutlu Apartmanına hırsızlık amacıyla geldiklerini, apartmanın ana giriş kapısının açık olduğunu, 2 veya 3 daire önünde bulunan değişik marka ve numaralardaki ayakkabıları çaldıklarını, CD kayıtlarında görüntüsü bulunan şahısların kendileri olduğunu,
Savunmuşlardır.
5237 sayılı TCK’nın 145. maddesinde; “(1) Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.” hükmü yer almakta iken, anılan hüküm, 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile; “(1) Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde ile hırsızlık suçlarında, suça konu değerin azlığı nedeniyle hâkime, cezada indirim yapma veya ceza vermeme yönünde geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır.
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin, “değer azlığı” ile ilgili olan ve bu konudaki içtihada “daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak az olan şeyi alma” şeklinde yansıtılan görüşünün, TCK’nın 145. maddesi uygulamasında bütünüyle reddedilmesi mümkün görülmemekte ve maddenin uygulanabileceği hâllerden biri olarak kabul edilmekte ise de, maddenin sadece bu tanımlamayla sınırlandırılması mümkün değildir. TCK’nın 145. maddesinin gerek ilk şekli, gerekse değiştirilmiş biçimi; ortak tanımlama ile, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Ne var ki, kanun koyucu, hâkimin takdirini, soyut ve farklı bir disiplinle sınırlandırmıştır. O da; “az olarak kabul edilecek değerin” hâkimin takdirinde, ceza vermekten vazgeçmesini gerektirecek ehemmiyetsiz ölçüde olması, başka bir ifade ile değere dayalı ihlâlin ceza verilmemeyi nasafeten haklı saydıracak alt düzeyde bulunmasıdır. Hâkim, çalınan veya çalınmaya kalkışılan bu değerin azlığını ya indirimli bir cezayla ya da suçun işlenmesindeki özellikler itibarıyla ceza vermemekle değerlendirebilecektir.
Maddenin ilk metninden sonraki değişiklikte; “suçun işleniş şekli ve özellikleri göz önünde bulundurularak” ibaresinin, “cezada indirim” seçeneğinden sonra ve “ceza vermekten vazgeçilebilir” seçeneğinden önce yazılmasının, suça konu malın değerini farklılaştırmayacağı açıktır. Bu nedenle; “az ceza verme” seçeneğinde daha yüksek değerin aranacağı, “ceza vermekten vazgeçme” hâlinde ise daha az bir değerin aranmasının gerekli olduğu sonucuna ulaşılmamalıdır.
Bu itibarla, 5237 sayılı TCK’nın 145. maddesinin uygulanmasında, 765 sayılı TCK’nın 522. maddesinde öngörülen “hafif” ya da “pek hafif” kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtay’dan, anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde, yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir. 5237 sayılı TCK’nın 145. maddesinin düzenleniş amacı gözetilmeli, belirtilen hükmün 765 sayılı TCK’nın 522. maddesinden farklı olduğu kabul edilmelidir.
Hâkim, suça konu eşyanın değerinin az olup olmadığı yönündeki değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, suçun işleniş şekli, mağdur veya sanığın konumu, olayın gerçekleştiği yer ve zamanı dikkate almalı, 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere, “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde belirlediği hapis cezası ile suça konu eşyanın değerini karşılaştırarak hakkaniyet ilkesini de gözetmek suretiyle ceza adaletini sağlamalıdır. Görüldüğü gibi madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek, cezadan indirim yapılması veya ceza verilmemesinden ibaret değildir. Kimi hâllerde belirlenen hapis cezasının, suça konu eşyanın değerinin azlığı karşısında ağır olacağı düşünülebilir ise de, örneğin, bir kişinin sınav belgesinin çalınarak sınava girmesinin engellendiği bir durumda, suça konu sınav belgesinin değeri az olmakla birlikte olay sebebiyle suç mağdurunun telafisi imkansız bir duruma düşmüş olması nazara alınarak, hakkaniyet ilkesi gereğince maddenin uygulanmasına yer olmadığına karar verilebilecektir. Buna göre, her somut olayda, mağdurun konumu, failin kişiliği ve suçun işleniş şekli ayrı ayrı değerlendirilmeli, faili, meydana gelen haksızlığa iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, maddenin uygulanıp uygulanmayacağı ve özellikle ceza verilmeme hâliyle ilgili seçeneğin, failin eylemine uygun düşüp düşmeyeceği belirlenmeli ve şekillenen takdirin gerekçesi kararda gösterilmelidir.
Ancak burada 5237 sayılı TCK’nın 147. maddesinde düzenlenen “ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için hırsızlık suçunun işlenmesi” hâli ile 145. maddede öngörülen “değer azlığı” kavramı karıştırılmamalıdır. 145. maddede öngörülen değer azlığı ile zorunluluk hâlini düzenleyen 147. maddenin uygulanma şartları birbirinden farklı olup 147. maddenin ayırıcı ölçütü, hırsızlığın ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için yapılmasıdır. Burada hırsızlığın konusu olan malın değerinin az veya çok olmasının herhangi bir önemi yoktur. Örneğin, ölümcül bir hasta için eczaneden çok pahalı bir ilacın çalınması söz konusu olabilir. Buradaki ölçüt değer değil, ağır ve acil bir ihtiyaç için bu malın çalınmasıdır.
Buna karşılık 145. maddenin uygulanmasındaki en önemli kriter, kuşkusuz değer ölçüsüdür ve bu değerin “ceza vermeme” ya da “belirlenecek bir oranda indirim uygulama” hâlini haklı saydıracak düzeyde az olması gerekir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 20.06.2017 tarihli ve 733-341 sayılı, 27.11.2018 tarihli ve 1043-577 sayılı kararlarında da anılan hususlara işaret edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıkların 25.03.2015 tarihinde mağdur … ile inceleme dışı mağdurlar … ve …’ın ikamet ettikleri apartmana gelerek, mağdur …’nın daire giriş kapısı önünde bırakılan ve 20 TL değerinde olan kullanılmış ayakkabı ile diğer inceleme dışı mağdurlar ve onların misafirlerine ait ayakkabıları çaldıkları olayda; suçun işleniş şekli ve özellikleri göz önünde bulundurularak, ceza vermekten vazgeçilemeyecek ise de, suç tarihinde paranın satın alma gücü ve ekonomik şartlar gözetildiğinde, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan 20 TL’nin değer bakımından az olması ile hak ve nasafet kuralları dikkate alındığında, sanıkların cezalarından 5237 sayılı TCK’nın 145. maddesi uyarınca belirlenecek oranda indirim yapılması gerektiği kabul edilmelidir.
Öte yandan, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının değerlendirilmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının mağdur …’ya yönelik hırsızlık suçu bakımından kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükümlerinin sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 145. maddesinin uygulanma şartlarının gerçekleştiğinin gözetilmemesi ve aynı Kanun’un 53. maddesi tatbik edilirken Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının dikkate alınmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden bozulmasına karar verilmelidir.
Diğer taraftan, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.12.2009 tarihli ve 242-291 sayılı içtihadında; “…İkinci el ayakkabıların pazarlanma olanağı bulunduğunu saptayan sanıkların, birlikte gece vakti saptadıkları apartmanlara girerek, kapı önünde buldukları ayakkabıları çaldıkları, sanıkların satılabilecek evsaftaki ayakkabıları seçmek suretiyle eylemlerini gerçekleştirdikleri, bu işe özel araç tahsis ettikleri, yakalanma risklerinin azlığı ve kolay para kazanma yöntemi olarak benimsedikleri bu yolla, farklı semtlerdeki apartmanlara girmek suretiyle eylemlerini gerçekleştirdikleri, sanıkların çaldıkları ayakkabıların yalnızca mağdurları saptanan dört çift ayakkabıdan ibaret olmayıp, araçta yapılan aramada bagaj bölümünde 10 poşet içinde, 51 çift kundura, 20 çift spor ayakkabı, 5 çift bot olmak üzere toplam 76 çift çalıntı ayakkabının saptandığı olayda; 5237 sayılı TCK’nın 145. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı, yalnızca sahipleri saptanabilen ayakkabıların değil, olayın bütünü göz önünde bulundurulmak suretiyle, 145. maddenin uygulanma koşullarının belirlenmesi gerektiği…” şeklinde karar verilmekle birlikte uyuşmazlığa konu somut olayda çalınan ayakkabıların sayıca daha az olması ve mağdurlarının da tespit edilerek diğer mağdurlara yönelik eylemleri nedeniyle sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiş olması, sanıkların benzer yöntemle ve özel araç tahsis etmek suretiyle başka suçları da işlediklerinin iddia edilip ileri sürülmemiş olması ve suç tarihi itibarıyla 20 TL’nin objektif bakımdan az olması, her iki olayın farklı özelliklere sahip olup farklı sonuçlara ulaşılması hususları gözetildiğinde kararlar arasında bir çelişki olmadığı görülecektir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; “İtirazın reddine karar verilmesi gerektiği,” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 17. Ceza Dairesinin 18.04.2016 tarihli ve 3089-5458 sayılı onama kararının mağdur …’ya yönelik hırsızlık suçu bakımından KALDIRILMASINA,
3- Konya 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 31.12.2015 tarihli ve 347-909 sayılı kararının,
a- Sanıklar hakkında mağdur …’ya yönelik eylemleri nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 145. maddesinin uygulanma şartlarının gerçekleştiğinin gözetilmemesi,
b- Sanıklar hakkında kurulan hükümlerde 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının dikkate alınmasında zorunluluk bulunması,
Nedenlerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.06.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
2. Ceza Dairesi 2019/8481 E. , 2019/11638 K.”
İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Hırsızlık, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma
HÜKÜM : Mahkumiyet, temyiz istemenin reddi
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Sanık hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçundan verilen 05/02/2019 tarihli temyiz isteminin esastan reddine dair karara yönelik sanığın temyiz isteminin incelenmesinde;
Hükmolunan cezanın miktar ve türü gözetildiğinde, 5271 sayılı CMK’nın 286/2-a maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizinin mümkün olmaması karşısında; temyiz isteminin reddine dair, 05/02/2019 tarih ve 2018/1883 – 2019/88 sayılı ek kararda bir isabetsizlik görülmediğinden, bu karara yönelik temyiz itirazlarının reddiyle, temyiz isteminin reddine dair ek kararın ONANMASINA,
2-Sanık hakkında hırsızlık suçundan verilen temyiz isteminin esastan reddine dair karara yönelik sanığın temyiz isteminin incelenmesinde;
5271 sayılı CMK’nın 288. maddesinin ”Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” ve aynı Kanunun 294. maddesinin ise; ”Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.” şeklinde düzenlendiği de gözetilerek, sanığın temyiz isteminin, soyut beyanlara dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulduğuna yönelik olduğu belirlenerek anılan sebebe yönelik yapılan incelemede;
Tüm dosya içeriğine göre; sanığın, müştekinin park halde duran kapıları kilitli aracını, anahtar uydurarak çalması şeklinde gerçekleşen olayda, suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olduğu, sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla; sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMK’nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin kararına yönelik TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ ile HÜKMÜN ONANMASINA, 27/06/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
2. Ceza Dairesi 2019/1375 E. , 2019/11723 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığını bozma, mala zarar verme
HÜKÜM : Mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
5237 sayılı TCK’nın 53/4.maddesinde yer alan “kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme karşısında, suça sürüklenen çocuk hakkında aynı Kanun’un 53/1.maddesindeki haklardan yoksun bırakılmasına karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 1412 sayılı CMUK’nın 321.maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından, “suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53/1.maddesinin uygulanmasına” ilişkin bölümün çıkartılmasına karar verilmek suretiyle hükmün istem gibi DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2-Suça sürüklenen çocuk hakkında konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz itirazlarına gelince;
Dosya içeriğindeki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1- Dosyada mevcut CD görüntülerin izlenmesinde 2 şahsın iş yerine girdiklerinin görülmesi ve suça sürüklenen çocuğun hırsızlık suçunu hakkında ayrı soruşturma yapılan yaşı büyük arkadaşı Yasin Dumanlı ile birlikte işlediklerini belirtmesi, Yasin Dumanlı’nın da soruşturma aşamasında suçu ikrar etmesi ve mahkemenin de kabulünün de bu yönde olduğunun anlaşılması karşısında; suça sürüklenen çocuk hakkında iş yeri dokunulmazlığını bozma suçundan 5237 sayılı TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- 5237 sayılı TCK’nın 50/3. maddesi uyarınca daha önce hapis cezasına mahkûm edilmeyen ve fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında mala zarar verme suçundan hükmolunan kısa süreli hapis cezasının aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin yasal bir zorunluluk olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde iş yeri dokunulmazlığını bozma suçundan 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, 27/06/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
2. Ceza Dairesi 2019/1029 E. , 2019/11717 K.”
İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma
HÜKÜM : Mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Suça sürüklenen çocuklar hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocuklar hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan 5237 sayılı TCK’nın 119/1-c maddesinin ve eyleminin gece gerçekleştirilmesi nedeniyle de aynı Kanunun 116/4. maddesi uyarınca hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan duruşmaya,toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,
2-Suça sürüklenen çocuklar hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz itirazlarına gelince;
Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1- Olayın görgü tanığı …’ın 23/01/2015 tarihli kolluktaki ifadesine göre, şikayetçinin ikametinin karşısında bulunan apartmanda çalışan tanığın şikayetçinin ikametinin bulunduğu cadde üzerinde bir erkek şahsı gördüğü ve ani hareketlerde bulunarak kaçan şahsı tanığın arkasından takip ettiği ancak yakalayamadığı, tekrar geri döndüğünde şikayetçinin tek katlı müstakil olan evinin balkonundan 3 erkek şahsın atladığını görerek kaçan şahısların arkasından koşarak suça sürüklenen çocuk …’u yakaladığı ancak diğer şahısların kaçtığı ve ekiplerin gelmesiyle yakalanan suça sürüklenen çocuk …’un yapılan üst aramasında şikayetçiye ait kol saatinin çıktığı olayda; sürüklenen çocuk …’un kesintisiz bir takibin sonucunda yakalandığı ve üst aramasında suça konu saatin çıktığı ve şikayetçinin ikametinden başkada çalınan bir şey olmadığının anlaşılması karşısında; eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilerek suça sürüklenen çocuklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 35/2. maddesinin uygulanması gerektiği halde yazılı şekilde tamamlanmış suçtan hüküm kurularak fazla ceza tayini,
2- Dosya kapsamına göre; tanık …’ın kolluktaki ifadesinde 17.30 sıralarında kaçan şahısları gördüğünü belittiği; suç tarihinde kış saati uygulaması da dikkate alınarak UYAP’tan alınan çizelgeye göre gece vaktinin saat 17.26’da başladığının anlaşılması karşısında; eyleminin gece gerçekleştirildiğinin kabulü gerektiği gözetilmeden, suça sürüklenen çocuklar hakkında hükmolunan cezada aynı Kanun’un 143. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
3-Suç tarihi dikkate alındığında 5237 sayılı TCK’nın 142/2-h maddesinde temel cezanın alt sınırının 5 yıl hapis cezası öngörüldüğü halde, sanık hakkında teşdiden 5 yıl hapis cezası tayin edildiğinin belirtilmesi,
4-5237 sayılı TCK’nın 51/1. maddesine göre tayin olunan cezaların ertelenmesine yasal engel bulunmadığı belirlenen ve suç tarihi itibariyle sabıkasız olan suça sürüklenen çocuklar … ile … ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bulunan … ile … hakkında hırsızlık suçlarından tayin olunan cezaların ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken, 5237 sayılı TCK’nın 51/1. maddesinin (b) bendinde belirtilen suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşup oluşmaması hususunun değerlendirilmesi gerekirken, “cezaların niteliği ve miktarı nazara alınarak” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile TCK’nın 51.maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, 27/06/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.